Okulda Kalifiye Çeteleşme Pratikleri: Florya Örneği

 

(Ekonomik Gücün Öğrenci Veçheleri)

Ferhat ALTUNTAŞ

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi

15 Mart 2023

 

Okul, insanın toplumsallaşmasının en önemli alanlarından biridir. Bu toplumsallaşmayı yaşayan öğrenci bugüne kadar biriktirdiği bütün toplumsallaşma katmanlarını beraberinde getirir. Öğrencinin aileden gelen kültürel, siyasi, ekonomik, dini, mensup olduğu aşiret vb. gibi birikimlerinin dışında ailenin mesleki alanı bile öğrencinin bütün davranış örüntülerinde kendini gösterir. Mesela, babası taksi şoförü olan öğrencinin bu birikimini sergilediği jestler ve mimikler ve hareketlerinde görme imkânınız olur. Bu hayatın birçok yerine yansıdığı gibi kendini en bariz gösterdiği yerlerden biri okul olmaktadır. Okul dediğimiz zaman özellikle devlet okulu dediğimizde gözümüze şablon bir bina görüntüsü gelir elbette. Çevresel etkileriyle bakılacak olursa karşımıza aynı binanın farklı varyantlarıyla karşılaşırız. Etiler’deki bir okul ile Sarıgazi’deki okul bina olarak aynı olmakla birlikte hinterlandı ve çevrenin sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, sosyo-politik açıdan farklar devasa büyümektedir.

Florya, İstanbul Avrupa yakası kıyı kesiminde, Bakırköy’e bağlı bir semt. Kaliterya isimli balıkçı Rum köyünden, “çiçek bahçesi” anlamına gelen Florya’ya geçirdiği evrim dikkat çekicidir. Yeni zenginlerin, Bourdieu’nun tabiriyle “küçük burjuvazinin” ağırlıkta olduğu, bir zamanların kumarhane patronlarından tutun da 1990’ların mafya elebaşlarına kadar, 2000’lerde FETÖ tipi yapılanmanın kendini gizleyerek büyüdüğü bir semt olarak varlığını devam ettirmiştir. Tabii bu arada özellikle gene 1990’larda buraya gelen uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı devlet tarafından tespit edilip tutuklanan ailelerin de yerleştiği bilinmektedir.

Bu ailelerin çocuklarının bir kısmının öğrenimlerini burada bulunan devlet okullarında okuduğu bir gerçektir. Bu öğrenciler, durumları iyi olduğu halde niye devlet okullarında okumayı seçmişlerdir/seçtirilmiştir? Esasında mantık mesleğin devri üzerinden okunabilir bir niteliği mevcuttur. Örneğin; “ben bakkalım, babam da bakkaldı”. Burada da zaten kurulu bir örgütsel yapının içinde doğan aile bireyinin aynı organizasyonu devam ettirmesi ümidi olarak görülebilir.

Teorik olarak bakarsak da Goffman’ın “muktedirin sapma özgürlüğü” üzerinden okulda rahatlıkla hareket edip istediği kişiye zorbalık yapma, şiddette bulunma, hatta hocaları tehdit edebilmek gibi edimleri gerçekleştirebilmektedir (Tecim; 2014:81). Bu sergilediği edimlerin performansı da başta okul yöneticileri olmak üzere hemen hemen tüm öğrenciler tarafından —aynı hastalara olduğu gibi— Goffman’cı tabirle kriter dışı görülebilmektedir (Tecim; 2014:81). Yine buna paralel gerçekleşen “Yan Bakma” olayı da işin başka bir boyutu (Erjem,2019:261). Bazen cinayetlere de gitse, okuldaki mantık “namın yürümesi” olduğundan tercih kavga temelli bir şiddet olmaktadır. Böylelikle ilgiyi her daim üzerlerinde tutmayı başarırken, okul sonrası alacağı statünün ön provasını da gerçekleştirmektedir. Bu bazı hallerde “haraca bağlamak” dediğimiz maddi kazanç elde etme şeklinde kendini gösterse de bu yol daha çok kendi statüsünü sarsan ya da sarsmaya yeltenenler için uygulanan bir “racon”dur.

“Nitelikli çeteleşme” tabirini kullanmamın nedeni ise aileden gelen pratiklerin uygulanarak okul içinde adeta paralel bir eğitim uygulamaları ve tecrübe kazanmalarından dolayıdır. Bu kişiler okulu, kendilerini aileye ispat edebilecekleri bir uygulama alanı olarak kullanırken bu yolla yaptıkları bütün edimlerinin aile tarafından onaylanması için bir referans çerçevesi oluşturmaktadırlar.

Peki bütün bunlar olurken okul yönetimleri ne yapmaktadır. Okulun bulunduğu Adakale mahallesine gelen polis bile araya çok girmeden tabiri caizse “arayı buluyormuş” gibi yapmayı tercih etmektedir. Polisin gelmesi, ilkin iradi olarak okul yöneticilerinin iki arada bir derede kalmaları gibi bir sonuç doğurmaktadır. Birincisi okulun güven açığı oluştuğunun duyulmasıyla velilerle yüz yüze gelme sorunu; diğeri ise nitelikli çete elemanlarının gadrine uğrama korkusu… Bir başka şey ise sapma özgürlüğünü sağlayan bireylerin ebeveynlerinin okul aile birlikleri gibi okul içi gayrı resmi örgütlenmeler ve okul yöneticileriyle yakın temasta bulunmaları ve okul yönetiminin aile birliklerinin yardımlarının kesilmesi endişesi. Kolluk açısından bakacak olursak mahalleye gelmeleri sonrası bu örgütlü aileler tarafından tepkiyle karşılanmaları, idari açıdan başlarına bir şey (sürgün, el çektirme, masa başına alınma, zorunlu izin) gelmesine neden olabileceği endişesini de akılda tutmak gerekir.

Adakale, Florya’nın sahil yolundan girişindeki eski havalimanına bakan bir mahalledir. Asla bir suç mahallesi değildir. Öyle de bir görünümü yoktur zaten…Bu mahallede yaşayanların küçük bir kısmının işi, örgütlü suç kapsamında sayılan aileler denebilir. Kısaca oraya gidenin kesinlikle bir Hacı Hüsrev’le karşılaşması mümkün değil. En basit örneği, bugün bir havacılık firmasının ofisi olarak kullanılan binanın öldürülen bir mafya lideri olan Ömer Lütfü Topal’a ait kumarhane olması gösterilebilir.

Okul içi şiddet sadece belirli bir grubun tekelinde değil muhakkak… Ben bu yazıda sadece tek veçhesi üzerinde durdum. Sosyo-ekonomik olarak orta-alt seviyede ailelerin çocukları da şiddetin yaratıcısı olabilmektedirler. Sadece aralarında “saik” farkı vardır. Önemli olan bu konuda neler yapılabileceğine dair kafa yormak ve gerek velilere gerek yöneticilere gerekse de öğrencilere seminerlerle destek verilmesidir. Bu konuda hiç şüphe yoktur ki sosyologlar, antropologlar ve psikologlara önemli görevler düşmektedir.

 

Kaynaklar

Erjem, Yaşar. 2019 “Yan Baktın” Cinayetlerinin Sosyolojik Analizi ”, Ercan Geçgin (Editör), Kenardakiler, Ankara, Syf. 261-298, Ankara: Heretik.

Tecim, Erhan. 2014. “Algı ve Tanı/mlama Arasında Hasta Tipolojisi”, Sosyoloji Divanı, Yıl:2, Sayı:3 (Ocak-Haziran 2014), s.81