Ferhat ALTUNTAŞ
Niğde Ömer Halisdemir
Üniversitesi
Sınır (border)’ın irrasyonel
(tekinsiz alanları) yapısını (Şenoğuz,2015:1) anlamak için öncelikle
“sınırsallık (boundaries)” kavramını ele almak gerekir. Fiziki sınır dediğimiz
sınırlar ulus-devlet sonrası çizilse de bu sınırın dışında kalan sınırsallıklar
(boundaries) çok geniş bir hinterlanda yayılmaktadır. Bu, farklı sınırlar
üzerinden toplulukları sınırları aşkın sınırsallıklarla birbirine bağlayan bir
yapıdır. Kilis ili de kendi sınırını aşkın bir sınırsallıkta hayat bulan bir
şehrimizdir. Birçok sınır şehrinin yaşadığı makus bir kaderi yani ekonomik
kısıtlılıkları iliklerine kadar hissetmiş bir ildir. Bundan dolayı da
kaçakçılık şehrin en önemli geçim kaynağı olagelmiştir. Pınar Hatice Şenoğuz “Sahanın
Gölgeleriyle Baş etmek: Türkiye- Suriye Sınırındaki Kilis’te Kaçakçılık
Anlatıları” çalışmasında sınırın irrasyonelliğini hem eleştirel
antropolojiden faydalanarak hem de etnografik bir saha çalışması üzerinden
masaya yatırmaktadır. Dolayısıyla bu irrasyonel yönü inceleme aşamasında
genelde suç, özelde de kaçakçılık hakkında bu tarz araştırmalara girenlerin
beklediği zorluklarla uğraştığını görmekteyiz.
Bir “suç” ve “ticaret”
olarak kaçakçılık
Uluslararası ilişkilerin ve
devlet politikalarının sınırları güvensiz hale getirdiği gibi Kilis’i de aynı
şekilde etkilemiştir. (Şenoğuz,2015:5). Kilis’te tarihsel süreçteki bütün
sorunlar çokkültürlü, etnik ve dini mezhepçi ve Ermeni tehciri gibi kavşaklar
hatırlamaya/unutmaya dayalı bir kozmopolitanizmle karşılık bulmuştur.
(Biner’den akt. Şenoğuz,2015:5) 2000’li yılların ortalarında, Kilis-Halep arası
minibüs seferleriyle günübirlik giriş çıkışların başlaması sınıfsallıkların
önünü açması bakımından önemliydi. Bu tam da Suriye iç savaşının başlaması ve
sıfır sorun politikasının terk edilmesi dönemine denk gelmekteydi. Bu açıdan bakıldığında
Şenoğuz ‘un tespiti önemlidir. Dolayısıyla yerli halkın Ermeni meselesini
konuşması tabu halini almaktaydı. Çünkü kaçakçılığın en önemli noktası Halep’ti
ve iş yaptıkları kişilerin bir kısmı tehcirden sonra Halep’e yerleşen
Ermenilerdi (Şenoğuz,2015:6). Kilis’te bulunduğum dönemdeki gözlemlerimden
birisi insanların kaçakçılık anlatılarını birbirlerine ya da güven duydukları
kişilere anlatırken “mitik” bir anlatımı tercih ettikleri yönünde. Kilis’te
kaçakçılık “suç” addedilmez. Kaçakçılık haricinde diğer olaylarla ilgili “suç”
tasnifinde örtüşme bulunmaktayken kaçakçılık bir” ticaret”tir. Kimsenin
konuşmadığı ama herkesin bildiği en eski ticarettir.
Herkesin bilip kimsenin
konuşmadığı en eski ticaret
Herkesin bilip kimsenin
konuşmadığı en eski ticaret olan kaçakçılığın tarihsel gelişimini anlamak bu
anlamda önemlidir. Osmanlı’da çokça yapılan bu iş, dönemin tebaası tarafından
değerli maden temelli, hammadde/yarı mamul olarak Avrupa’ya yüksek fiyatla
satıldığı bilinmektedir (Yılmaz,2020;526). Karayollarının elverişsizliği ve
Akdeniz’in kontrolunun sağlanması kaçakçılığın ister istemez deniz yoluyla
yapılmasını gerektiriyordu (Yılmaz,2020;527). Ulus-devlet sürecinde deniz
yollarının kullanılmasındaki zorluklarla kara sınırındaki km bazlı artışlar Kilis’in
de dahil olduğu bütün sınır yerleşimlerinde ticaretin bu yöne evrilmesinde
önemli etken olmuştur. Fakat “yüzyıl başından itibaren özellikle de 1950’lerden
sonra kaçakçılık, tefecilik yoluyla ve kara para işleterek şehir eşrafını
oluşturan yeni zenginler, kökleri birkaç yüzyıl geriye uzanan eşraf aileleri
toplumsal hafızadan silmişti.” (Şenoğuz,2015:7) Bu bakımdan da bakıldığından
sosyal tabakalaşmadaki değişim göze batarken, kaçakçılık anılarını anlatmak,
eşrafın arasından kent tarih ve kültürüne ilgili bireylerin üzerine düşen bir
görev gibi kalıyor ve bu da tek yanlı gerçekliğin başka bir nedeni oluyor ister
istemez. (Şenoğuz,2015:7)
Kaçakçılığın konusu
Kilis pasajları, şehrin adeta can
damarıdır. En çok tüketilen ürünler sigara, çay ve Suriye’den gelen hediyelik
eşyalar. Tabii burada çay dediğimiz halk arasında Suriye çayı dense de
bildiğimiz Seylan çayıdır. Şu an günümüzde piyasa fiyatlarıyla yakın fiyatlarda
satıldığı görülmektedir. Dönemsel olarak bakıldığında “kaçak” ürünlerin de
çeşitlilik gösterdiği görülmektedir. Şenoğuz‘un da değindiği gibi ithal ikame
ekonominin ve döviz yasaklarının olduğu dönemde İstanbul’a uzanan yolda döviz
ve altın karaborsası oluşumunda Kilis’in önemli rolü olmuştur. 1970’li
dönemlerde elektronik eşyalar, 1980’lere gelinen dönemde mazot, sigara ve silah
kaçakçılığı ve sonrasında da artan türevler göze batmaktadır. (Şenoğuz,2015:11)
Kaçakçılığın
nötrleştirilmesi
“Peki kaçakçılık olayına suç
perspektifleri üzerinden bakacak olursak nereden bakabilirim?” diye sorduğumda
en uygunun eklektik suç perspektiflerinden” Nötrleştirme Tekniklerinin”
olduğunu görmekteyim. Teorinin bireylerin suçlu davranışını meşrulaştırmak için
oluşturduğu bir dizi tekniği barındırmaktadır. (Geçgin,2019:52) David Matza ve
Gresham Skyes sapmanın alt kültürde sınıf çelişkilerinden ziyade özellikle
çocuklarda alt kültürün verdiği olanaklarla nötrleştirme tekniklerini
edindiklerini düşünürler (İçli’den akt. Geçgin,2019:52). Bu teori ile
bireylerin savunma mekanizmalarıyla suçu meşrulaştırmakla beraber içselleştirdikleri,
sosyal çevrenin değerleriyle uyumlu hale getirerek rasyonelleştirerek sapmanın
yeniden üretimi sağlanmaktadır (Geçgin,2019:52). Matza ve Skyes beş çeşit
nötrleştirme tekniği tespit etmişlerdir. Bunlardan:
1) Dışsal koşulları
göstererek sorumluluğun reddi, yani Kilis’in ekonomik durumunun yetersizliğini
göstererek kaçakçılık yaptığını söyleyenin meşrulaştırması.
2) Zararı kabullenmeme
tekniği, yani kaçakçılığı yapıyorum ama zararım kimseye yok hatta kendimi
mayına atıyorum diyen bireyin durumu.
3) Mağdurun varlığını
reddetme tekniği yani iki kaçakçı grubun anlaşamamasından doğan aralarındaki
şiddet dalgasından sonra suçlama.
4) Yansıtma mekanizması
5) Eylemi ait olduğu grup
için yapması yani kaçakçılığı ailesinin geçimini sağlamak için yaptığını
söylemesi. (Matza&Skyes’dan akt. Geçgin,2019:52)
Kilis merkezli kaçakçılık
olaylarının eşraf ve halk tarafından nötrleştirme teknikleri ile bir çeşit
meşrulaştırmaya maruz kalmaktadır. Hatta nötrleştirme teknikleri mevcut
folklorik/kültürel değerlerle meşrulaştırılarak, halkın bu durumu kabulü daha
da perçinlenmiştir. Geleneksel-kültürel örüntüler, en azından bir dönemin
eşrafını kaçakçılığı mitik bir anlatı setine dönüştürerek yumuşatmak, daha
sonra gelenler bu örüntüleri günlük pratiklerde, tüketim kültürlerinde başka
veçhelerle gündelik yaşantılarına taşımaktadırlar. Bir dönemin “manda kasa
mercedes’i” sağlam bir zulayı ifade ederken, sonraki nesillerde bu babadan
gelen bir konfor alanı haline dönüşmektedir. Kanun normu olarak kaçakçılık bir
“suç” iken, yaşayan hukukta Kilis özelinde bu bir “ticaret” alanı, anılar seti,
kültürel gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Şu Kilis’in
halları/ Geloruk der dilleri/Burdan Halep’e gider/Kaçakçının Yolları”
Antep’in Hamamları
Türküsü.
Kaynakça
Geçgin, E. (2019) “Sapma ve Suç
Sosyolojisinde Teorik Güzergahlar” Kenardakiler, Heretik yayınları: Ankara
Şenoğuz H, P. (2015) “Sahanın
Gölgeleriyle Baş etmek: Türkiye-Suriye Sınırındaki Kilis’te Kaçakçılık
Anlatıları”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 14, Sayı 1
Yılmaz, S, (2020) “XVI. Yüzyılda Osmanlı’da Karaborsacılık ve Kaçakçılık” (2020), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 30, Sayı 2